Home / Makaleler / Darağacında Üç Fidan: Atatürk’ün Çağrısına Kulak Verenler-İLKER TAŞYÜREK

Darağacında Üç Fidan: Atatürk’ün Çağrısına Kulak Verenler-İLKER TAŞYÜREK

Her 6 Mayıs’ta içimi buran bir sızı kaplar. Takvimler o güne geldiğinde, aklıma düşen ilk şey “darağacında üç fidan” olur. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan… Onlar bu toprağın gördüğü en sarsıcı hikayelerden birinin başkahramanlarıdır benim için. Ve ben, onların hikayesini her düşündüğümde, zihnimde yankılanan bir başka ses duyarım: Mustafa Kemal Atatürk’ün gençliğe hitabı ve Bursa Nutku’ndaki o gür seda.

Atatürk, geleceği gençliğe emanet ederken onlara sadece Cumhuriyeti koruma vazifesini yüklememişti. Özellikle Gençliğe Hitabe’deki “İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” sözleri, bir durağanlığı değil, bir eylemselliği, gerektiğinde taşın altına elini koymayı, hatta gövdesini siper etmeyi öğütlüyordu. Bursa Nutku ise, işgalin fiili hale geldiği, iktidarın dahi “müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebileceği” en çaresiz görünen durumda bile görevin yine gençlikte olduğunu haykırıyordu: “Vaziyet ve şerait müsaid olmadığı takdirde, bu vaziyet ve şeraiti lehindeyapacak yegâne kuvvet” olarak gençliği işaret ediyordu. Ve bu işaret, oturup beklemeyi değil, mevcut olumsuz şartları değiştirmek için harekete geçmeyi emrediyordu.

Denizler, Yusuf’lar, Hüseyinler, işte tam da bu eylemsellik ruhuyla yetiştiler, bu çağrıya kulak verdiler benim gözümde. İçinde bulundukları 1960’ların sonu ve 1970’lerin başı, Türkiye’nin yeniden emperyalist kuşatma altında olduğunu düşünenler için Bursa Nutku’ndaki şartlara ürkütücü derecede benziyordu. Onlar, Atatürk’ün “dahili ve harici bedhahlar” olarak işaret ettiği güçlerin iş başında olduğuna inanıyorlardı. Ve bu inançla, Atatürk’ün gençliğe yüklediği o ağır sorumluluğu omuzlarında hissettiler.

Onların mücadelesi, tam bağımsız Türkiye şiarıyla yola çıkmış, Amerikan 6. Filosu’na karşı durmuş, köylünün, işçinin yanında yer almayı hedeflemiş bir mücadeleydi. Bu eylemler, kimilerine göre “anarşi” veya “terör” olarak yaftalanmış olsa da, bu gençlerin zihnindeki temel motivasyonun, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini oluşturan tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik ülkelerine sıkı sıkıya bağlılık olduğunu görmek gerekir. Onlar, Atatürk’ün gençliğe “vazifeni kurtarmaktır” derken kastettiği şeyi, kendi anladıkları biçimde hayata geçirmeye çalıştılar. Bursa Nutku’ndaki o “müdahale ve eylemimde haklıyım” diyen gencin ruhu, Denizlerin duruşunda yankılanıyordu sanki.

Elbette tarihsel koşullar farklıydı, yöntemler tartışmaya açık olabilirdi. Ancak, o dönemin siyasi atmosferinin de etkisiyle, bu gençlerin Atatürk’ün emanetine sahip çıkma gayretleri ne yazık ki trajik bir sonla neticelendi. 6 Mayıs 1972 sabahı darağacına yürüdüklerinde, son nefeslerinde dahi bağımsızlık ve devrim sloganları atmaları, onların mücadelelerinin temelinde yatan sarsılmaz inancın bir kanıtıydı. Bu, aynı zamanda Atatürk’ün gençliğe duyduğu güvenin ve o “asil kandaki kudretin” bir teyidiydi benim için.

Darağacında solan o üç fidan, ardlarında derin bir acı ve kapanmayan bir yara bırakmıştır. Ancak onların hikayesi, Atatürk’ün gençliğe miras bıraktığı o eylemsel ruhun, vatan söz konusu olduğunda hiçbir şart altında geri adım atmama kararlılığının da bir sembolü haline gelmiştir. Onları anmak, sadece geçmişe ağıt yakmak değil, aynı zamanda Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ndeki ve Bursa Nutku’ndaki çağrıyı bugün yeniden anlamak ve o ruha sahip çıkmak demektir.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı, tam bağımsız Türkiye ideali uğruna verdikleri mücadele ve gösterdikleri cesaret için saygıyla ve rahmetle anıyorum. Onların eylemsel ruhu, Atatürk’ün emanetine sahip çıkan her genç yürekte yaşamaya devam edecektir.

Yazar

Cevap bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir